Malum dokuz eylülde okul zili çaldı ve milyonlarca öğrenci ders başı yaptı. Buraya kadar her şey normal ve işin rutini. Cumhuriyet okulları açıldığından bu yana bu ziller öğrencilere, öğretmenlere, çalışanlara ve velilere çalmaktadır. O zili de öğrenci ve öğretmen çalar.
Ziller çalıyor çalmasına da velilerin dertlerini, eğitimin sorunlarını, öğretmenlerin sorunlarını, toplumun isteklerini karşılayabiliyor mu onu gerçekten çok merak ediyorum.
Üstelik her nedense ilk zilleri çalanlar da ya bakanlar ya valiler ya da kaymakamlar oluyor. Bu okulların zillerini veliler, öğretmenler, öğrenciler çalarak neden eğitim öğretime start vermezler.
Bakanın, valinin ya da kaymakamın çalmasının mantığını ben şöyle algılıyorum. “Ben ülkenin eğitim öğretim sorunlarını çözdüm, ben ilimin eğitim öğretim sorunlarını çözdüm ya da ben ilçemin eğitim öğretim sorunlarını çözdüm. Şimdi sıra sizde. Girin güzelce eğitim öğretiminizi görün, vatana millete yararlı bireyler olarak yetişin.”
Aslında tema güzel ancak uygulama böyle mi? Bence değil. Nedenini anlatmaya çalışayım.
Anayasa madde 42:
Kimse eğitim öğretim hakkından yoksun bırakılamaz.
Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.
İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında parasızdır.
Peki bu maddeden ne anlamalıyız?
Okul çağı gelmiş olan tüm çocuklar okula gitmeye mecburdur. Para harcamayacak ve her türlü gideri devlet tarafından karşılanacak.
Şimdi tekrar soruyorum?
Okula kaydını otomatikman yaptığınız öğrencinin formasını, kitabını, okul araç ve gereçlerini devlet olarak veriyor musunuz? (Ders kitapları hariç)
Okula uzak noktalardan gelen öğrencilerin servis ücretlerini devlet ödemek zorunda değil midir?
Okullarda kayıt dönemlerinde ücret alınmayacak deniyor ama okulların birçok giderlerini karşılamak üzere kurulmuş olan Okul Aile Birliği marifetiyle bağış adı altında paralar toplanmıyor mu?
Özellikle güzel bir sistem olduğuna inandığım tam gün eğitim yapılması doğru ama gün boyu okulda zorunlu kalmak durumunda olan öğrenciye bir öğün öğle yemeği vermek gerekmez mi?
Hala özellikle doğu bölgelerinde öğretmen açıkları mevcutken, kentlerde okuyan öğrencilerle aynı sınavlarda yarıştırdığımız öğrenciler için de asil öğretmende okuma hakkı yok mudur?
Bunu neden yazdığımı da açıklayayım:
Geçen gün sosyal medya ortamında gördüm; Çaldıran İlçesi okullarda görevlendirmek üzere ders saati ücreti ile öğretmen alımı yapıyor. Bu konu okullarda öğrenciler ve öğretmenler arasında fırsat eşitliğini zedelemiyor mu?
Anayasa madde 42 devamı: Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.
Son çıkan MÜFREDAT, ÇEDES ve TÜRKİYE YÜZYILI MAARİF MODELİ formülü ile demokratik, laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşmamıza neden olmuyor mu?
Şimdi tekrardan soruyorum; eğitim için gerekli olan bu durumların tamamını düzelttiniz mi de ilk zili çalma hakkınızı kullandınız?
Şayet ilçesi, ili ve ülkenin her köşesinde yukarıda saydığım sorunları çözen kim varsa lütfen bana da yazsın ve bende bu yazımdan dolayı özür dileyip, yazımı kaldıracağım.
Aksi halde o zili çalmaya kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.
Saygıyla!