Ülkemiz, Ferit Edgü’nün ölümüyle büyük bir zenginliğini daha yitirdi.
Edebiyat ve sanat kavrayışı, ideolojik koşullamalar ile şekillenmiş ülkemiz insanı için bir sanatkarın ölümü ne kadar anlamlıdır, bilemem. Ferit Edgü, kör balta kamplaşmalarının ve kapışmalarının arttığı bunca hengamenin arasında doğru dürüst haberi bile yapılmadan sessizce aramızdan ayrılıverdi.
Ferit Edgü’yü 25-26 Kasım 2011 tarihleri arasında Ardahan Üniversitesinde düzenlediğimiz I. Uluslararası Küçürek Öykü Sempozyumu için davet ettiğimde tereddüt etmeden kabul etmiş ve Ardahan’a gelmişti. Fakat henüz kuruluş aşamasında olduğumuz için doğru dürüst kalacak yerimiz, donanımlı salonlarımız yoktu. Üstelik kış, Ferit Edgü’yü karşılamak üzere ondan biraz önce avdet ettiğinden hava oldukça soğuk idi. Köy Hizmetlerinden ödünç aldığımız ve bir türlü ısıtamadığımız salonumuzda sempozyumu başlatmak üzereydik. En öndeki koltuklarda Rasim Özdenören ve Ferit Edgü’nün arasında oturuyordum. Konuklarımızın üşümemesi için iki gündür kaloriferleri sonuna kadar açtırmış olmamıza ragmen ödünç salon bir türlü ısınmıyordu.
Her iki sanatçımız da üşüdüklerini bana hissettirmemeye çalışıyordu. Bu sırada Ferit Edgü’ye Paris’ten bir telefon geldi. Sohbetlerinden yakın dostu olduğunu anladığım şahıs ona “Nerdesin ? Bugün Paris’teki toplantıya seni bekliyorduk. Niçin gelmedin? Sağlığın iyi mi ?” diye sorular sordu. O, muzip bir memnuniyetle “Ardahan’dayım” diye cevap verdi. Karşıdaki şaşırmıştı; “Paris’i değil de Ardahan’ı tercih etmeni bir türlü anlamıyorum azizim.?” demişti. Ferit Edgü, telefon görüşmesini bitirdikten sonra memnun ve mütebessim gülümseyerek bana döndü, gözleri ışıl ışıldı;saniyenin onda biri nispetindeki bu kısa süreçte hiç bir şey söylemeden o kadar şey anlatmıştı ki… O zaman, bu değerli sanatkarın sanatkarın ne kadar büyük ve mütevazi bir insan olduğunu da anladım.
Küçürek öykü türünü ilk kez tanıttığım ve Ferit Edgü’nün Hoppa Kız adlı küçürek öyküsünü çözümlediğim bir yazım yayınlandıktan sonra, Almanya’dan Yüksel Pazarkaya beni aradı ve “Ramazan bey sizin yazınızı okuyuncaya kadar Ferit Edgü’yü burjuva bir yazar olarak bilyordum. Görüşlerim değişti. Teşekkür ediyorum.” demişti.
Dünya edebiyatında yeni bir tür olan küçürek öykünün (short-short story) kurucularından da olan Ferit Edgü, başka dünyalar içindeki bizi ve bizdeki başka dünyaları anlattı: Kimse, O/Hakkaride Bir Mevsim, Çığlık,, Yaralı Zaman,- Bozgun ve diğer tüm anlatılarında; sade, basit, gösterişsiz gibi görünen yaşamların, kutlu ve soylu özgünlüğüne dikkati çekti…
Paris yerine Ardahan’ı tercih etmesi, aslında onun sanat yaşamındaki soylu duruşu da gösteriyordu. . Bir ayağı bizim topraklarda ama bütün insanlığın tarjik gerçekliğini duyumsayan ve anlatan bir sanatkardı.
En son görüşmemizde, gülümseyerek “Ardahan’ın kalbimi ısıtan kışını ve kazını unutmadım..” demişti.
Ferit Edgü, ülkemizin gizli hazinesi sayılan değerlerinden biriydi. Sesizce yaşayıp, sessizce göçüp gitti.. Geride, insanlığı gaflet uykusundan uyandıracak çığlık analıtılar bıraktı. Bize düşen; bu sessiz çığlıkları duymak ve giderek daha da çılgınlaşan dünyamıza insanca bir çekidüzen vermektir.
Büyük yazarımızı saygı ve rahmetle anıyorum…
(Not: Ferit Edgü, yarın -24 Temmuz 2024- Teşvikiye Camiinde kılınacak ikindi namazından sonra Aşiyan’a defnedilecektir.)