Türkiye’nin doğusunda, özellikle Ardahan, Kars, Iğdır ve Ağrı gibi büyükbaş hayvancılığın kalbi konumundaki illerde yaşanan Şap Sat-1 hastalığı, yalnızca hayvanları değil, binlerce ailenin umutlarını ve ekmeğini de yok etti. Yayın ekibimizle yaptığımız haber ve röportajlarda, hayvanını kaybeden emekçi kadınların gözyaşlarına tanıklık etmek, bu felaketin insani boyutunu tüm çıplaklığıyla ortaya koydu.
Türkiye genelinde hastalık nedeniyle karantina uygulamaları başlatıldı, hayvan pazarları kapatıldı. Bu durum, adeta hayvan piyasasını çökertti. Üretici, yetiştirdiği hayvanı satamayınca yem, banka ödemeleri, işçi giderleri gibi maliyetlerini karşılayamaz hale geldi. Açıklanan resmi veriler yetersiz olsa da, zararın 1,5 milyar doları aştığı tahmin ediliyor.
YIKICI TABLO
Sadece Ardahan’da şap hastalığı nedeniyle 15 binden fazla büyükbaş hayvanın telef olduğu ifade ediliyor. Kars, Iğdır, Ağrı gibi illerde de tablo farklı değil; binlerce hayvan ya telef oldu ya da et ve süt veriminde ciddi düşüşler yaşandı. Yani bu hastalık, yalnızca üreticiyi değil, ülkenin gıda güvenliğini de tehdit eder hale geldi.
GÜÇLÜ LOBİLER, SESSİZ KALAN BÖLGELER
Bir memleketin sorunlarının çözümü, çoğu zaman güçlü lobiler sayesinde olur. Ne yazık ki bu süreçte gördük ki; Bölge Milletvekilleri, Çevre Dernekleri, belediye başkanları, meslek odaları ve STK’lar ortak hareket etmek yerine ayrı ayrı açıklamalarla yetindi. Hayvancılık sektörü temsilcileri de dağınık bir duruş sergileyince, Kars, Ardahan, Iğdır ve çevre illerin “afet bölgesi ilan edilmesi” yönündeki çağrıları karşılık bulmadı.
Oysa Karadeniz bölgesinde bir felaket yaşandığında güçlü Karadeniz lobisi hemen devreye giriyor, bakanlar bölgeye akın ediyor, ulusal basın olayı gündeme taşıyor ve devletin tüm imkânları seferber ediliyor. Doğu’da ise üreticinin feryadı aynı şekilde duyulmadı.
HASAR TESPİT EKSİKLİĞİ
Bugün sorulması gereken en önemli sorular hâlâ cevapsız:
Şap hastalığı nedeniyle kaç ilde, kaç işletme etkilendi?
Kaç hayvan telef oldu?
Toplam ekonomik kayıp ne kadar?
Bu sorulara yanıt verecek kapsamlı bir hasar tespit çalışması yapılmadığı için, kaybın derinliğini en çok hayvanını kaybeden, borçlarını ödeyemez hale gelen köylüler hissediyor. Gözü yaşlı üreticinin dramı, resmi raporlara sığmayacak kadar büyük.
İthalat Riski ve Ulusal Güvenlik
Bir başka risk ise önümüzde duruyor: Eğer yurt dışından hayvan ithalatına ambargo uygulanırsa, Türkiye’nin hayvan ihtiyacı nasıl karşılanacak? Bu ihtimal, sadece üreticinin değil, tüketicinin de doğrudan karşı karşıya kalacağı bir ulusal kriz anlamına gelir.
SONUÇ:
Şap Sat-1 hastalığı, yalnızca bir hayvan hastalığı değil, bir ekonomik ve toplumsal afet boyutuna ulaşmıştır. Bu afet karşısında, tek tek yapılan açıklamalar değil; ortak akıl, güçlü bir lobi, kapsamlı raporlar ve kalıcı çözüm önerileri şarttır.
Rabbim böylesi afetleri milletimize bir daha yaşatmasın. Ancak unutmamalıyız ki, dua etmek yetmez. Yaşananlardan ders almak, bilimsel temelli önlemler geliştirmek ve hayvancılığı geleceğe taşımak için kararlı adımlar atmak gerekir.
Mustafa KÜPELİ