14-11-2025 10:14:34

Ahıska Türklerinin Bitmeyen Acısı: Sürgünün 80. Yılı

14 Kasım 1944… Bir gecede binlerce insan yurtlarından koparıldı. Aynı evde yetişen kardeşler bile birbirlerinden ayrıldı. Çocuk, kadın, yaşlı demeden herkes hayvan vagonlarına dolduruldu; açlık, soğuk ve hastalıkla dolu bir yolculuk başladı.
Ahıska Türklerinin Bitmeyen Acısı: Sürgünün 80. Yılı
14 Kasım 1944… Bir gecede binlerce insan yurtlarından koparıldı. Aynı evde yetişen kardeşler bile birbirlerinden ayrıldı. Çocuk, kadın, yaşlı demeden herkes hayvan vagonlarına dolduruldu; açlık, soğuk ve hastalıkla dolu bir yolculuk başladı.
 
Gürcistan’ın Türkiye sınırına komşu Ahıska bölgesi, 1828-1829 Osmanlı–Rus Savaşı sonrası Rusya’ya bırakıldığından bu yana ağır baskı ve zulümlere sahne olmuştu.
 
Çarlık Zulmünün Mirası Sovyetlere Kaldı
 
Çarlık Rusyası döneminde başlayan baskılar, Sovyet rejiminde daha da katlandı.
Türk kimliğini taşımanın, Müslüman olarak yaşamanın giderek zorlaştığı bu topraklarda, özellikle Stalin döneminde ortam tamamen karanlığa gömüldü.
 
Ahıska Türklerinin aydınları, kanaat önderleri sudan bahanelerle tutuklandı; kimileri kurşuna dizildi, kimileri Sibirya’ya gönderildi.
 
Soyadları değiştirildi, köylerine asker yığıldı ve sosyal hayat adım adım yok edildi.
 
Demiryolu: Umut Değil, Sürgünün Gölgesi
 
Savaş yıllarında askere alınmayan Ahıska Türkleri daha sonra cepheye gönderildi. Yaklaşık 40 bin kişi Almanlara karşı savaşırken geride kalan kadınlar, gençler ve yaşlılar demir yolu inşaatında çalıştırıldı.
 
Kimse, inşa ettikleri hattın günün birinde kendilerini sürgüne götüreceğini bilmiyordu.
 
Bir Emir, İki Saat, Bir Ömürlük Ayrılık
 
14 Kasım gecesi kapılar çalındı:
 
“Evden çıkın. Üç günlük yiyecek alın. Hazırlanmanız için iki saatiniz var.”
 
Bölgede yaşayan 200’den fazla köyün insanı hiçbir eşyasını alamadan vagonlara dolduruldu. Üst üste yığılan kalabalık bir ay boyunca soğukta, susuzlukta ve hastalık içinde yol aldı.
 
86 Bin Kişi Yersiz Yurtsuz Bırakıldı
 
Ahıska Türklerinden 86 bin kişi, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan steplerine dağıtıldı.
Sürgün trenlerinde yaklaşık 17 bin kişi hayatını kaybetti.
 
Yeni yerlerine vardıklarında da acı bitmedi. Açlık, salgınlar ve ağır iklim şartları sebebiyle 30 bin Ahıskalı daha yaşamını yitirdi.
 
Ağır Yasaklar, Bitmeyen Gözetim
 
Sovyet yönetimi Ahıskalıları "özel iskân bölgelerine" kapattı.
Şehirlere yerleşmeleri yasaklandı; izinsiz hareket edenler aileleriyle birlikte 25 yıllık Sibirya sürgünü ile tehdit edildi.
 
Kadın-erkek, genç-yaşlı demeden herkes çalışma kamplarında en ağır işlerde çalıştırıldı.
 
Gerçek Niyet: Karadeniz’in Türksüzleştirilmesi
 
Stalin yönetimi sürgünü “Nazilerle iş birliği” ile gerekçelendirdi. Fakat Sovyet belgeleri yıllar sonra ortaya koydu:
 
Asıl amaç, Karadeniz çevresindeki Türk varlığını ortadan kaldırmaktı.
Kırım Tatarları ve Ahıskalı Türkler aynı planın kurbanı olmuştu.
 
Dağılan Hayatlar, Dağılmayan Umut
 
Bugün Ahıska bölgesinde sadece 20 bin civarında kişi yaşıyor; Türk nüfusu ise çok küçük bir azınlık.
Dünyaya savrulan Ahıskalı Türklerin sayısı 550-600 bin arasında.
 
Türkiye, Kazakistan, Azerbaycan, Rusya, Özbekistan, Kırgızistan, Ukrayna ve ABD’de hayatlarını sürdürüyorlar.
 
Her biri, bir gün vatan toprağına dönebilecekleri umudunu yüreklerinde taşıyor.
 
Türkiye'nin Ahıska Türklerine Sahip Çıkışı
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ahıska Türklerinin durumunun devlet tarafından yakından takip edildiğini sık sık vurguluyor.
 
Türkiye, vatandaşlık süreçlerini hızlandırarak on binlerce Ahıskalı Türkün yasal statü kazanmasına öncülük etti.
 
Erdoğan’ın şu sözleri hafızalarda yer etti:
 
"Ahıska Türklerine en fazla sahip çıkan hükümetiz. Bizim dönemimizde vatandaşlık alan kardeşlerimizin sayısı 60 bini geçti. Bu davayı kendi davamız olarak görmeye devam edeceğiz."
 
“Bütün Türklerin Babası…”
 
New York Türkevi’nde vatandaşlık hakkı kazanan Ahıskalı Yunus Muradov’un sözleri sürgünün bıraktığı yaranın derinliğini anlatıyor:
 
"Dünyadaki tüm Türklerin babası Erdoğan’dır. Biz geçmişimizi unutmadık. Türkiye yanımızda oldukça yüzümüz yere bakmaz."
 
Acının Tanıkları Hâlâ Anlatıyor
 
81 yaşındaki Simizar Mehmetoğlu, sürgüne gönderildiğinde henüz dört yaşındaydı. O günleri hatırladığında hâlâ titrediğini söylüyor:
 
"Bir ay trenle gittik. Açtık, susuzduk. Kim ses çıkarırsa suya atıyorlardı. Annemi kaybettim, babamın yüzünü hatırlamıyorum. Özbekistan’a çocuk girdim, yaşlı çıktım."
  FACEBOOK YORUM
Yorum
YUKARI