Ziya Paşa tam 150 yıl önce bugünkü perişanlığımızı tanımlamış;
"Diyar-i küfrü gezdim beldeler kâşâneler gördüm
Dolaştım mülk-i İslamı bütün virâneler gördüm. "
Dünya başkenti İstanbul'da yaptığımız binalar, bırakın doğal bir felaketi, artık kendiliğinden çöküyor. Mazallah 5 ve üzeri bir depremde İstanbul'un ve Türkiye'nin halini düşünemiyorum bile.
Bir-çok ülkenin uzayda yaşam kolonileri kurmayı tasarladığı bir zamanda; neden dünya üzerinde şehirler planlıyamıyor, binalar yapamıyor ve kentleri bayındır kılamıyoruz?
Sanıyorum bu temel sorunun cevabı, yaratıcı düşünmeyi iğdiş eden ve bir karakter inşa etmek yerine, görece başarılı zombi müsvetteleri yetiştirmeyi ana hedef edinmiş eğitim sisteminde yatıyor. İlk düğme yanlış iliklenince diğer her şey de çarpık ve yanlış oluyor. Söz gelimi, bina yapamıyor, kentler kuramıyoruz da iyi bir eğitim mi veriyoruz, tarım ve hayvancılığı mı iyi yapıyoruz, ormanlarımızı mı gereği gibi koruyoruz, varoluş kaynağımız dilimize mi sahip çıkıyoruz, adaleti, liyakati ve gelir dağılımını mi hakça sağlıyoruz; Allah aşkına neyi iyi yapıyoruz... Yaklaşık 300 yıldır, "mülk-i İslam" meskunlarının, dünyaya katkısı nedir; hemen hiç bir şey.
Mülk-i İslamın mespunları/meskûnları, yalnızca biribirini buğzetmeyi, öldürmeyi ve yok etmeyi; emperyalizmin önünde, bütün oyunlarına alet olmak için elpençe divan beklemeyi çok iyi yapıyor. Şirk, kâfir, batıl dediği dünyanın bankalarına ülkelerinin kayraklarını kaçırıp istiflemeyi çok iyi yapıyor. Nitekim emperyalist burjuvalar, varlıklarına el koydukları devrik ve/ya devrilmek üzere olan mülk-i İslam liderlerinin servetleriyle uzay tedkikleri, yeni keşif projeleri ve geleceğin Ar-Ge çalışmalarını finanse ediyorlar.
Mülk-i İslamın mensupları/meskûnları ise, içi boş ve artık tekrarından ikrah edilen politik söylemlerle akşama kadar birbirini -sözün bütün şehvetiyle- övüyor ya da yeriyorlar; her iki dudumda da ölüyoruz.
Bu coğrafya ne zaman akl-i selimi esas alacak? Adaleti, huzuru ve hakkaniyeti ne zaman önceleyecek? "Yerdeki karıncaya ulu bir nazarım var" diyen Koca Yunus'u ne zaman içerip anlayacak; medeniyet kaynaklarıyla ve dünya ile ne zaman sağlıklı bir iletişim kuracak?
Menat'a, Uzza'ya tapanların kalplerinde yine aynı putlar var; şimdi Dolar-Menat'a biat ediyorlar; yerlerde sürünen kaftanları, dünya sorunlarından bihaber kafalarını taşıyan kalın boyunları ve şiş göbekleriyle kılıç dansı yaparak Silahların İlahi olarak gördükleri Trump'a ihtiram ediyorlar; yeni mabedleri bankalar ve supersonic uçaklarıyla ülkelerinin tüm kaynaklarını efendilerine taşıyorlar/ çalıyorlar.
Efendileri isterse, mankurt oğul gibi anneleri mesabesindeki tüm değerlerini yok edebilirler. Eğer onu yapmazlar ise, efendileri, uyduruk taçlarını başlarından alacak ve kocaman bir hiç olacaklar. Bu madde mankurtları, Menat olmadan kendilerini yok saydıklarından; Dolar-Menat'ı kaybetmektense, imanlarını ve erdemlerini kaybetmeyi daha çok tercih ediyorlar.
Fakat biz, mülk-i İslamın en kendinde mensupları ve meskûnlarının yaşadığı Türkiye Cumhuriyeti olarak, bu çürümeye karşı direnmeli ve yokoluş ırmağını tersine çevirmeliyiz. Dünya kafamıza geçmek üzere...
--