Bazen öyle zamanlar olur ki, hayatımızda dönüm noktası olmuş kararlar aldığımız anlara geri dönmek isteriz. Okuduğumuz okul, seçtiğimiz iş, hayatımızı paylaştığımız eşimiz, arkadaşlar, dostlar. Zaman içerisinde "Keşke o yıllara geri dönsem kesinlikle şunu yapmazdım ya da şöyle yapardım." diyerek ikinci bir şans için geri dönme isteği oluşur içimizde. İşte tam benim de böyle düşündüğüm bir dönemde, bir kitap okudum.
Kitaplar, tam bir psikolog görevi görürler benim için. Hayata dair işaretler aradığım zamanlarda, muhakkak birtakım izler bulurum içlerinde. Hani psikologa gittiğinizde bir siz, bir de o vardır da bazı şeyleri sadece aranızda paylaşırsınız ya, kitaplar da öyledir. İçlerinde ne yazarsa yazsın, ya da okuyan ne anlarsa anlasın; bu, kitap ve okuyucu arasında kalan bir sırdır.
Her neyse. Konumuza dönecek olursak, okuduğum kitaptaki kahraman da kendi hayatı içerisinde bir türlü denge tutturamamış, ne mesleki ne de özel yaşantısında başarı elde edememiş biri ve henüz 43 yaşındayken ani bir kalp krizi sonrasında ölüyor. Ama sonrasında kendini üniversite birinci sınıftaki halinde geri buluyor. Ama öldüğünü biliyor. Dolayısı ile geleceğe dair her şeyi anımsıyor. Bunu anladığında hayatını değiştirebileceğini düşünüp geleceği bilmesinden de faydalanarak şans oyunlarından büyük bir servet elde ediyor ve tamamen farklı bir hayat yaşamaya başlıyor. Fakat her defasında aynı yaşta aynı şekilde ölüyor. Her geri dönüşünde birkaç yıl zaman sapmasıyla geri dönerek yaşıyor. Bir türlü anlayamıyor neyi düzeltmesi gerektiğini. İlkinde çok zengin ve varlıklı olmak da o kadar mutlu etmiyor onu ya da ikincisinde daima aklında kalmış ilk aşkıyla evlenmek de. Ne dünyayı değiştirme hayallerinden sonuç alabiliyor ne de kendi zengin konumuna uygun zengin bir ailenin kültürlü kızını kendine eş seçmesinden istediği sonuca ulaşabiliyor.
Neticeye gelirsek; pek çoğumuzun aklına takılıp geçmişe gitmek isteyip değiştirmeyi düşündüğü çok şey için verilen bu fırsatlar zincirinde aslında çok da bir şey fark ettirmediğini anlıyor. Benim anladığımsa: bize bahşedilmiş hayatın bize en uygun olanı olduğu. Geçmişten bugüne kafamızda soru işareti olarak kalmış, her zaman "acaba" olarak içimizi kemiren, hayatımızı farklılaştıracağını düşündüğümüz, seçmediğimiz seçeneklerimiz, her zaman doğru olmayabiliyor demek ki.
Hayat dediğimiz, doğumdan ölüme zorunlu ve zorlu bir yolculuk ve insanlar, hatalarla büyüyor. Yanlış yapmadan doğru olanı anlamanın ayrımına nasıl varabileceğiz? "Şimdiki aklım olsa yapmazdım, bir on yıl geriye gidebilsem bambaşka olurdu her şey!" diye bize düşündürten şey, aslında hatalarımızdan aldığımız derslerin bize sağladığı olgunluklardır. On yıl öncesine dönebilsek, bu sefer ileride bize aynı sözleri söyletecek başka durumlar söz konusu olacak ki; bu, kaçınılmaz. Çünkü insanız. Bu, bizim doğamızda var. En güzeli, elimizde olanı nasıl daha iyi bir hale getirebiliriz'in mücadelesini verebilmek diye düşünüyorum.
Kendi adıma şunu söyleyeyim; evet, tüm insanlar gibi ben de hayatın olmazsa olmazı olan sıkıntılarla boğuşurken, zamanında belki farklı tercihlerde bulunsam güya çok daha sorunsuz bir hayat yaşayabileceğimi aklıma getirmiyorum dersem yalan olur. Ama sonra çevreme dikkatimi veriyorum. İnsanlar, öylesine bir ayakta kalma ve var olma mücadelesi veriyor ki, kendi sıkıntılarımı dert gibi görmekten hicap eder hale geliyorum. Evet, herkesin derdi, şüphesiz kendine büyük ve çekerken çok acı vererek geçiyor. Elbette ki geçiyor. Ammaa. Delerek, izler bırakarak geçiyor. İşte bu izler ve sızılar, sonraki zamanlar için tekrar aynı yerden yara almamızı engelleyecek uyarıcılar olarak kalıyor.
Allah'ın bize verdiği en güzel hediye, irade gücü. Yani bir şeyleri alacağımız kararlarla değiştirebilme yetisi. Tamam, belki geçmişe bir şey yapamayız. Ama bunun için hayıflanmak yerine önümüzde kalmış kim bilir daha kaç yıllar var ve hala yapacağımız seçimlerle geleceğimize istediğimiz gibi yön verebiliriz ya da en azından bu amaçla çaba sarf etmeye değmez mi??? Hem geçmişe dönünce bugün varlığından memnun olduğumuz ve hayatımızın vazgeçilmez parçaları gibi gördüğümüz pek çok şeyi kaybetmek riski de var. Bunu da unutmayalım. Mesela benim için; tüm dünyamı dolduran çocuklarımdan vazgeçmek, mümkün değil. Peki ya sizin vazgeçemeyecekleriniz neler olurdu???