Sen geldiğinde; güneş, başka doğmuştu bu şehire. Sen, bilmiyordun ki! Nereden bilecektin senin sıcaklığını hissettiğimde bana ulaşan yanını.
Hiç görmediğim yüzünü hayâl ettim önce. Şekil vermek, bir ustalık gerektirirdi. Ne aldıysam elime şekil vermek için sana, ben de şekilleniyordum. Ama sen, bilmiyordun.
İlk dokunduğum, ellerindi önce. Onları tanımak istedim nedense. Aldım ellerini ellerime. Bir bütün olmuştuk şimdi. Ancak bir bütün olunca çizebilirdim her hâlini düşüncelerimde.
Yüzüne verdiğim isim, güneşti. Neden deme bana, bilmiyorum. Belki de sende hiç bilemeyeceksin. Önemi de yoktu zaten.
Gözlerine baktığımda, karanlığı tanımadığımı fark ettim. İrkildim birden. Daha önce hiç ışığın içinde bu kadar büyük bir karanlık görmemiştim. Seni merak ediyor, ama bir o kadar da korkuyordum. Sana korktuğumu belli etmedim ya da sen fark ettin de, ben bilmiyorum. Yine de saklandığın yerden bana bak istedim.
Hiç kurak bir toprağa yemyeşil çimen tohumu ekmeyi istedin mi? Ben istedim. Sormadım sana en karanlık yerine atarken yeşilin tohumlarını. Bilsen kızar mıydın? Bana yeşilin üzerinde en çok hangi renk güzel dururdu, sen düşündürdün. Ben, beyazı yakıştırdım; çiçeğin adına sen karar ver.
Tebessümün donuk gelirdi bana. Çoğu kez, hiçten gül istedim. Yani hep gül istedim, hep gül.
Seni kızdırdığım dakikalarda merak ettiğim şey, yüzünün aldığı şekildi. Gerçekten kızar mıydın bana, bir buna karar veremedim. En kızgın olduğun zamanlarda buğulu gözlerini çocuksu bir bakış alır ve bana bir çocuğa kızar gibi kızardın ya da ben öyle hissederdim.
Her ressam, çizgilerinde büyütür müydü acaba yarattığı şekli kendi ile birlikte? Ben büyüttüm. Eksik kalan her yanımı seninle birlikte. Ama sana söyleyemedim.
Ne zaman düşünsem seni; yüreğimde şefkat, gözlerimde tebessüm, ellerimde bir sanat eseri oluyordun. Yani ben, seni bana gösterdiğin yüzünle çizmedim. Sen, bilmiyordun.
Düşüncelerindeki karışıklık, dolaşmış bir çile ipti sanki. Sen, beni o karışıklığın içine attın; ama çözmeye zorlamadın. Bana da bir yer verdin. Sağol. Ama ben, uslu durmadım. Çözmeye çalıştım ilmek ilmek seni. Ne kadar başarılı oldum, sanırım sormadım kendime. Sen de bana sorma olur mu? Ben, seni sadece bana ait saatlerimde çözdüm.
Hiç bakma bana öyle. İlk defa bir imkânsızın resmini çiziyorum ben. Eğer beğenmezsen kendini bende, zaten kalmazsın değil mi? Gidersin arkana bakmadan, ne bırakacağına aldırmadan. Elimden geleni yapıyorum inan bana! Ya da inanmasan da bana söyleme! Duymayı istemiyorum.
Nesin, nasılsın, bilmiyorum ama; hep bendeki yanınla kal istiyorum bende. Benim şeklimde ben gibi hiç olmadığın sen gibi. Yarım da olsan öyle kal. Gitmek istediğimde gitmeme izin ver. Ama bırakma ellerimi; çünkü daha seni tamamlamadım.
Yüreğine hiç bakmadım daha. İstedim ki. Bir onun şeklini ver istedim, kendine kendin gibi. İçinde ise ben olur muyum. Sen karar ver.
Çok zor biliyor musun.
Seni yarım bırakıp giderken bile ben. Aslında gidemedim. Bir kez de kendimi kandırayım dedim. En çok da ben yarım kaldım. Sana elveda dedim. Ne kadar inandırıcı oldum. Merak da etmiyorum. Nasıl olsa benim bildiğimi sen de bilirdin. Öyle değil mi?
Senin de git demeni istedim. Sus istedim sonsuza dek. Susayım istedim. Sustuğun an konuşmaya başlayacağını ne yazık ki düşünemedim.
Gittiğim yolculukta yalnız değilim şimdi. Sen varsın yanımda. Yarım kalmış halini de sevdim senin.
Ama sen, bilmiyordun.