Tüm sessizliğimin içinde cümlelerim susmuş. Gözlerimi kapayıp geçmişime ait ne varsa hepsini silip yeni baştan yaratmak ne güzel olurdu. Hayâl de olsa bu sakinliği özlüyorum. Yorulmuş duygularım, dinlensin istiyorum ve birden gözümde bir ev canlanıyor. Uzakta dağların eteğinde, çimenlerin ortasında, küçücük, ama sıcak, çimenlerin üzerinde renk renk kır çiçekleri.
Camları ahşaptan ve perdeleri çiçekli. Sakin duygularımın en doğal ürünleri gibi saf. Bahçesinde kendi ellerimle ektiğim menekşeler ve güller var. Kokuları camdan hafif bir esinti ile tüm hücrelerime yayılıyor. Camdan baktığımda dağ ve gökyüzü, kavuşmuş günün ışıklarını yayıyorlar. Ne muhteşem bir görüntü. Tek bir nefeste tepeden tırnağa yenileniyor duygularım. Üzerimde rahat bir elbisemle bir bütün oluyorum bu evde.
Elimde küçük bir sepet, ben topluyorum yumurtaları kümesten. Adım attığım her yer, içimdeki sesle birlikte sakin bir müziğin kanatlarında uçuşuyor.
İki sakini olmalı bu evin diyorum kendimce. Bana hayatı sözlerinle değil. Bakışlarınla anlatan tek bir kelime etmeden ulaşan. Bâzen çocuk olmalıyız, birlikte yaşamadığımız ne varsa sermeliyiz, çimenlere koşmalıyız yorulana kadar. Sonra o bana korkulu hikayeler anlatmalı ve ben, korkmasam da korkmuş gibi yapmalıyım. Sadece bir adım yakın olmak için. Bizi yoran ne varsa, her gece ve günün sonunda yenilenmeli, bir bütün olmalı ve sarmalıyız tüm yaralarını geçmişin. Saklanacak hiçbir yer olmamalı.
Çıplak olmalı duygular, net. Sahteliği, çıkarı olmamalı. En doğal halinde ısıtmalı buz tutmuş ne varsa. Sarmalı zaman ikimizi. Bir bütün oldukça yeni bir ufuk çizgisi çizmeliyiz yarınlarımıza.
Güven ile örülen duvarları tek tek sevgi harcı ile kenetlemeliyiz. Her bir odanın rengi ayrı olmalı gökkuşağı gibi ve biz, o gökkuşağının altından geçmeliyiz. Her gün, bıkmadan, usanmadan.
Az ileride, gölde bir kayığımız olmalı. Sakin havalarda gezmeye gitmeliyiz. ben, kürekleri çekerken; O, elini balıkları selamlarcasına yavaşça suya değdirmeli ve yine sessizce bana söylediğini duymalıyım. Küçük bir tebessümle cevap vermeliyim. Tek bir kelime etmeden anlaşmalıyız.
Kıyıya döndüğümüzde ayaklarımız yalın ayak olmalı. Çimen-çamur ne varsa, bastığımız her yere izlerimizi bırakmalıyız. Akşam olduğunda güneşin batışına sermeliyiz yorgunluğumuzu. Bir de ben, masa istemiyorum. Çiçekli örtümüzün üzerinde tek bir tabaktan yemeliyiz yemeğimizi. Tek bir bardağımız, tek çatalımız, tek kaşığımız olmalı. Neden mi? Çünkü o zaman anlamalıyız iki bedende tek bir yürek olduğumuzu.
Sabahın ilk ışıkları pencereden vurduğunda, gözlerimi açtığımda ilk onu görmeliyim ve kahvaltı hazırlamalıyız çimenlerin üzerine. Mis gibi çayın kokusuyla uyanmalı. Ne sakin birgün. Bütün zaman durmuş. Kuşlar, sadece bizim için şarkı söylüyor.
Gözlerimi açmayı hiç istemiyorum. Bu sakinliğimin içinde kendime anlattığım bu hikâye, beni ne kadar çok dinlendirdi. Duygularıma bana verdiği bu dakikalar için teşekkür ediyorum.
Gerçekleşmeyeceğini bilsem de. Şu an, benim için çok değerli.
Hem duygularımdan oluşan bu ev, kaçmak istediğimde bana sığınak olur, kim bilir.
Ve iki sakini olur bu evin, en sakin sessizliğimde. İki de Sevdalısı.